"Şehir Susarsa, Medeniyet Durur’’
Şehir, insanlığın en kadim hafızasıdır. Taşlara, sokaklara, meydanlara sinen anlam yalnızca bir coğrafyanın değil, bir medeniyetin ritmini taşır. İslam şehirlerinin temeli, insanın ruhani yönüne duyduğu derin saygıdan beslenir. Bu nedenle şehirlerin planlanmasında hem fiziksel hem de ruhsal denge önemli bir yer tutar. Şehirler, belirli bir düzene göre inşa edilir ve her öğe, insanın Allah ile olan ilişkisini pekiştirecek şekilde yerleştirilir. Camiler, minareler, avlular, çeşmeler ve havuzlar sadece işlevsel değil, estetik bir anlam taşır. Şehirlerin yapısı, toplumların inançlarını ve kültürel değerlerini somutlaştıran bir dil gibi işlev görür. Türk edebiyatında Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Beş Şehir’i bu hafızayı bireysel duyarlılıklar üzerinden okurken, bazı şehirler bu anlatının dışında kalır. Oysa her şehir kendi ritmiyle konuşur; kimi zaman mekânı, kimi zaman zamanı, kimi zaman ise tevhidi dile getirir. Mardin, sessiz bırakılan ama taşlarında ve sokaklarında hâlâ konuşan şehirlerden biridir. Onu anlamak, yalnızca bir mekânı değil, bir medeniyet teklifini yeniden düşünmektir. Mardin, yalnızca bir şehir değil, taşlara sinmiş bir tevhid çağrısıdır. Minarelerin göğe uzanan parmakları, medreselerin sessiz bilgeliği, sokakların ritmik kıvrımı… Hepsi İslam’ın hem zahirî hem bâtınî boyutlarını taşır. Bu metin, Mardin’i bir coğrafya olmasının ötesinde, bir varlık düzlemi olarak okumayı önerir. Mimari sembolizm, medeniyet düşüncesi ve şehir planlama literatürü üzerinden yapılan analizlerle Mardin’in İslam şehir düşüncesi açısından taşıdığı potansiyel görünür kılınır.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Beş Şehir”i bir medeniyetin iç ritmini, bireysel hafızayı ve estetik duyarlılığı taşır. Ancak bu anlatıda bir şehir eksiktir: “Mardin”. Bu eksiklik, yalnızca coğrafî bir dışlama değil, bir temsil imkânının sınırıdır. Tanpınar’ın şehirleri, Türk modernleşmesinin estetik kırılmalarını işlerken, Mardin’in cemiyet temelli, çoğulcu ve ontolojik ritmi bu anlatıya sığmaz. Tanpınar’ın şehirleri zamanla kurulan bireysel ilişkiler üzerinden okunur. Mardin ise mekânla kurulan cemiyet ilişkileriyle görünür olur. Tanpınar’ın zaman anlayışı, geçmişin estetik yankısını taşır, Mardin’in mekân anlayışı ise tevhid eksenli bir yönlendirme sistemidir. Bu iki ritim, aynı metne sığmaz fakat birbirini çağırır.
Mekânın tevhidi, mimari bir düzenleme olmakla beraber varlığın yönünü tayin eden bir çağrıdır. İslam şehir düşüncesinde mekân rastlantısal değil yönlendiricidir; kıbleye dönük sokaklar, merkezde konumlanan cami, caminin etrafında örgütlenen zaviye ve medrese bu yönlendirmenin zâhirî boyutudur. Ancak tevhid, yalnızca yön vermez, ilişki kurar; fert ile cemiyet, yapı ile anlam, taş ile dua arasında bir bağ kurar. İbn Arabi’ye göre “makam”, yalnızca fiziksel bir durak değil, varoluşsal bir hâl, bir yöneliş ve bir hazırlık düzeyidir. Her makam, bir hâl ile doğar ve bir yön ile tamamlanır. Bu anlayışla bakıldığında, Mardin’in sokakları, taşları ve yapıları birer “makam”dır; çünkü yalnızca barındırmaz aynı zamanda yönlendirir. Mardin’deki cami, medrese, zaviye gibi yapılar, İbn Arabi’nin “makamdan makama geçiş” fikrini mekâna taşır. Her yapı, bir hâlden başka bir hâle geçişin istasyonudur. Sokaklar sabır makamıdır. Taş evler huzur makamı, minareler ise yöneliş makamı… Bu bağlamda Mardin, tevhidin mekânda ritmik bir seyirle tezahür ettiği bir şehir değil, bizzat bu seyri mümkün kılan bir varlık düzlemidir.
Ancak bugün ritim bozulmuştur. Camiler, medreseler, taş evler artık tevhidî ritmi değil, pazarlama stratejisini taşır. Çocuklar, kadınlar, yaşlılar mekândan dışlanır. Oysa İslam şehri, her ferdin haysiyetle var olabildiği bir düzeni ihtiva eder. Cemiyetin mekânsal adaleti, bir şehrin yalnızca fiziksel erişilebilirliği değil, haysiyetle var olma imkânıdır. Mekân, bireyleri dışlamaz aksine cemiyetin tüm unsurlarını; çocukları, kadınları, yaşlıları bir arada tutan bir dokudur.
Ancak günümüz Mardin’inde bu dokunun çözülmeye başladığı görülür; sokaklar çocukları taşımıyor, avlular kadınları çağırmıyor, taş yapılar yaşlılara sırtını dönüyor. Fransız düşünür Henri Lefebvre’nin dediği gibi, mekân yalnızca inşa edilmez; cemiyet tarafından yaşanır, anlamlandırılır ve paylaşılır. Mekânsal adalet, bu paylaşımın eşitliğidir. Mardin’in ritmi bozulduğunda, bu adalet de sarsılır. Oysa tevhid, yalnızca mimari bir ilke değil, cemiyetin tüm fertlerini kapsayan bir yönelimdir. Mekân yeniden cemiyet kurduğunda çocuklar görünür, kadınlar duyulur, yaşlılar taşlara yaslanır. İşte o zaman şehir konuşur, medeniyet yürür.
Bu salınımı anlamak için üç yerli kaynak önemlidir:
Ömer Lütfi Barkan, “Kolonizatör Türk Dervişleri” çalışmasında zaviye ve tekke gibi kurumların şehirleşmedeki rolünü vurgular.
İbrahim Kalın, “Barbar, Modern, Medenî” adlı eserinde medeniyetin teknik değil, ontolojik bir teklif olduğunu savunur.
Jale Nejdet Erzen ise “İslam Mimarisinde Mekân ve Anlam” makalesinde mekânı kutsal ilişkiler ağı olarak tanımlar. Bu üç yaklaşım, Mardin’in hem tarihsel hem mimari hem de medeniyet temelli bir şehir olarak okunmasına imkân tanır.
Ziauddin Sardar, şehirleri medeniyetin ritmini taşıyan varlıklar olarak tanımlar. Ona göre bir şehir susarsa yani yön göstermez, cemiyet kurmaz, anlam üretmezse medeniyet de durur. Bu bağlamda şu soru belirir: Mardin, günümüz dünyasında bu tespitin örnek şehirlerinden biri olabilir mi? Cevap hem evet hem hayırdır, çünkü Mardin hem konuşan hem susturulan bir şehirdir. Konuşan yönleriyle Mardin hâlâ tevhidi taşır, cami ile kilise yan yana durur, sokaklar sabırla kıvrılır, taşlar dua taşır. Susturulan yönleriyle Mardin artık cemiyet kurmaz, çocuklar görünmez, kadınlar dışlanır, yaşlılar mimarinin dışında bırakılır.
Mardin, taşlarında tevhidi, sokaklarında cemiyeti, yapılarında hikmeti taşıyan bir şehir olarak medeniyetin ritmini mekâna dönüştürme kapasitesine sahiptir. Ancak yaşanan mekânsal kopuş, bu ritmin bozulduğunu göstermektedir. Bu çağrıya cevap vermek, yalnızca şehircilik değil, medeniyet inşasıdır. Mardin yeniden konuşursa, medeniyet yeniden yürür vesselam…
Kaynakça
Barkan, Ömer Lütfi. “Kolonizatör Türk Dervişleri” Belleten, Cilt 23, Sayı 91, 1959, s. 279–313.
Kalın, İbrahim. Barbar, Modern, Medenî: Medeniyet Üzerine Denemeler. İstanbul: Küre Yayınları, 2007.
Erzen, Jale Necdet. “İslam Mimarisinde Mekân ve Anlam.” Sanat Tarihi Dergisi, Cilt 15, Sayı 1, 2006, s. 1–18.
Tümer, Burcu.“Mardin’de Mimari ve Mekânsal Kimlik.” İTÜ Mimarlık Fakültesi Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, 2015, s. 45–62.
Tanpınar, Ahmet Hamdi. Beş Şehir. İstanbul: Dergâh Yayınları, 2006.
NOT: Bu yazının sahibi şehir ve mimari konusunda herhangi bir iddiada bulunmamaktadır. Sadece konuya olan ilgisi ve merakı sebebiyle okudukları ve dinlediklerinden mülhem kanaatlerini düşünsel bir devinim olarak ortaya koymaya çalışmaktadır.