Milliyetçilik nedir? İslami hareketler için milliyetçilik düşüncesi bir çelişki oluşturur mu? İslam aleminde milliyetçi dalgalar mezhepsel ve etnik çatışmaları nasıl tetiklemektedir? Bu ve daha pek çok soruyu "Milliyetçilik" dosyasında Prof. Dr. Ahmet Kemal Bayram'a sorduk.
1- Milliyetçilik nedir, tarihsel süreci nereye uzanır? Batı'da sekülerleşme ve ulus-devlet inşası bağlamında gelişen milliyetçilik anlayışı ile İslam coğrafyasındaki milliyetçilik anlayışı hangi yönleriyle örtüşmekte, hangi yönleriyle çatışmaktadır? Kur'an'da geçen kavm, ümmet, millet gibi kavramlar ışığında İslam'ın ana kaynakları milliyetçiliği nasıl ele alır? Müslüman, milliyetçi olabilir mi?
Bugünkü anlamıyla milliyetçilik modern zamanlara özgü bir olgudur. Etnik aidiyeti ön plana çıkaran ve primordializm olarak adlandırılan etnik merkezci (ethnocentric) milliyetçilik, belki insanlık tarihi kadar eski ve dolayısıyla da ‘doğal’ görülse de bir müşterek kimlik olarak milliyetçilik, 18-19. Yüzyılın icadıdır ve kozmopolitan söylemi olan Katolisizm, İslam gibi dinlerin kollektif kimliğini oluşturan ‘ümmet’e alternatif olarak gündeme gelmiştir. Bu açıdan bir meydan okuma olarak milliyetçiliğin yaygınlaşması İslam’a ne kadar risk oluşturduysa, örneğin Katolikliğe de aynı derecede hatta daha fazla risk oluşturmuştur. Modern zamanlarda el ele yürüyen siyasal iktidarın merkezileşme, sekülerleşme ve ulusallaşma süreçlerinin ilk yıkıcı sonucunun Hıristiyan dünyada Katolik bütünlüğü parçalayarak ulusal kiliselerin oluşumuna yol açması, bunun en önemli göstergesidir. Yani bir kollektif kimlik referansı olarak ortaya çıkan milliyetçiliğin getirdiği dönüşüm açısından doğu-batı ya da kuzey-güney arasında temel bir farklılık olmamıştır.
Kur’an’da geçen kavramların –Kur’an ya da Kur’an Arapçası uzmanı değilim ama– modern milliyetçilik anlayışındaki millet kavrayışıyla bir ilgisi olduğunu düşünmüyorum. Tarihsel bir gerçeklik olarak insan toplumlarında hep bir kollektif kimlik referansı biz-ötekiler olagelmiştir. Zaten kozmopolitan söyleme sahip dinlerin, tarihsel olarak çaba sarf ettikleri en önemli meselelerden biri de bu verili kimlikleri, bir şekilde ‘yeni’ kimlik referansının boyunduruğuna sokma çabası ve heterojen bir kökene sahip olsa da benzemezleri ‘ümmet’ potasında ‘müminler birliği’ olarak kurgulama çabasıdır.
Ölçek açısından düşünüldüğünde, dünya çapındaki tüm inananlar, bir Müslümanın kollektif kimlik bileşenlerinden biri kavmi aidiyeti olabilir ama bu ümmete bir alternatif olarak gündeme geldiğinde –İslam akaidi açısından tartışacak kadar bilgim yok– çelişkili bir durum kaçınılmaz olarak ortaya çıkar. Hem İslam hem de Hıristiyanlık peygamberlerinin tarihsel olarak gündeme getirdiği en önemli ve en çok tepki çeken dönüşüm, kabileleri bir ümmet olarak birleştirme adına ortaya koymaya çalıştıkları, döneme göre oldukça devrimsel, kozmopolitanist, insan merkezci eşitlikçi söylem, tam da bu tür çelişkileri giderme çabasıdır. Sonuçta doğal olarak kabul edilen –çünkü her insan bireyi bir toplumun parçası olarak yaşamını sürdürür ve hiç kimse sosyalleşme ve kültürlenme sürecinden muaf değildir– etnik aidiyetinizi, kozmopolitan aidiyetinize bir alternatif olarak görmediğiniz sürece böyle bir çelişki doğmaz. Bu da son kertede bireysel tercihe dayalıdır.
2- İslam’ın ümmet anlayışı milliyetçilikle ne ölçüde bağdaşır? İslam dünyasında yükselen etnik milliyetçiliklerin (Arapçılık, Türkçülük, Kürtçülük vb.) ümmet yapısına etkisi nedir? Ümmet bilinci ile etnik aidiyetler arasında hiyerarşik bir birliktelik kurulabilir mi? İslami düşünürler bu konuda nasıl bir teolojik ve ahlaki çerçeve sunmuşlardır? “Milliyetçilik bir fitne midir yoksa savunmacı bir refleks midir?” sorusu üzerinden İbn Haldun’un asabiyet kavramı nasıl yorumlanabilir?
Ümmet anlayışı ile etnik aidiyetiniz birbirinin alternatifi görülmediği sürece bir çelişki yaşanmaz. Milliyetçilik hangi ulus adına ön plana çıkarılırsa çıkarılsın, ontolojik olarak ümmet yapısını parçalar. Böyle bir birliktelik, belirttiğim gibi bireysel tercihin ürünü olarak mümkündür çünkü bu hiyerarşiyi kurmak yine bireye kalır.
Milliyetçilik ne bir fitne ne de savunmacı bir reflekstir; insanlık tarihinde kendi olgusunu yaratabilmeyi bir şekilde başarmış tek değerdir (bir kurgu, algı, icat olarak kendi gerçekliğini yaratmıştır). Tüm insanlar gibi ilk Müslümanlar da kabile asabiyetinden muaf değildi.
İslami düşünürden ne kast edildiğini anlamıyorum ama İbn-i Haldun asabiyet kavramlaştırmasını yaptığı antropolojik ve sosyolojik gözlemlerle ortaya koyduğunu söyler; ki etnik merkezciliğin bir ürünü olan duygudaşlık, dayanışma, adanmışlık, cevvaliyet ona göre bu hissiyatın ürünüdür.
3- “Anadolu İslamı” söylemi, “Türk” kimliğinin Müslüman kimliğiyle özdeşleştirilmesi gibi yaklaşımlar milliyetçiliğin dini temsiliyetle buluştuğu noktalar mıdır? Bu tür söylemler ırkçılığa varmayan bir milliyetçilik tasavvurunun önünü açabilir mi, yoksa ümmet bilincini zayıflatır mı? Mesela “Türk” kavramının bir kavmi tanımlamanın ötesine geçerek “Müslüman” isminin diğer bir karşılığı olarak kullanılmasını nasıl değerlendirirsiniz?
Anadolu Müslümanı, Türk gibi tanımlamalar sabit bir kategori olamaz. İnsan kimliği akışkandır ve bu akışkanlık o insanın çevresi, karakteri ve tercihleri çerçevesinde süreklilik arz eder. Hiçbir dini ya da ulusal pratik boşlukta yer almaz, hepsi bir arada insan bireyinin bir parçası olduğu kültür çerçevesi ve zemini üzerinde işler. Dolayısıyla hepsi birbirinin bileşenidir ve tarihsel-toplumsal arka plandan muaf değildir. Farklılıklar kaçınılmazdır ve örneğin mezheplerin ortaya çıkışı, bu hakikatin ürünüdür. Bu kavramları birbirine mutlak alternatif olarak kullanmak, bilimsel değil siyasal amaçlara hizmet eder.
4- Yakın dönem İslami hareketler içerisinde milliyetçi yönlerin varlığı bir çelişki midir? Necip Fazıl, Nurettin Topçu gibi İslamcı-milliyetçi düşünürlerin denge arayışları bu bağlamda nasıl değerlendirilebilir? Çağdaş İslamcılar milliyetçilikle nasıl bir ilişki kurmalı, ümmetçilik ve milliyetçilik arasında bir tercih zorunlu mudur?
Bu konularda bilgim yok.
Çelişkisiz bir ilişkinin nasıl mümkün olabileceğini yukarıda belirttim. Özelde çağdaş İslamcı tanımı bu açıdan kendi başına bir sorundur, zaten aynı “Türk” gibi “Çağdaş İslamcı” tanımının da sabit ve mutlak bir göstereni yoktur zaten.
5- Günümüz Türkiye’sinde milliyetçilik, özellikle Türk–Kürt meselesi gibi etnik gerilimlerde nasıl bir rol oynamaktadır? Devletin çözüm süreçlerine yaklaşımı, ulusalcılık ve anayasal haklar bağlamında nasıl okunmalıdır? Milliyetçilik bu bağlamda birleştirici mi ayrıştırıcı mı bir işlev görmektedir? Türkiye ve bölgemizde etnik ve mezhep milliyetçiliğinin Siyonizm ve emperyalizmin sürekli kullandığı bir zaaf noktası olma durumundan kurtarmanın yolları nelerdir?
Etnik çatışma ve kargaşa riski dünyadaki bütün toplumların yüz yüze olduğu bir risktir. Bu riski bertaraf etmek adına literatürde çoğulculuk, çok kültürlülük, bir arada yaşama gibi başlıklarda oldukça geniş bir külliyat vardır. Sorunun ana kaynağı olarak sadece Siyonizm veya emperyalizm ya da Batı’yı işaret etmek, kaçınılmaz olarak savunmacı bir refleksi getireceğinden, çözüme katkı sunmaz. Bunun yanında, günümüzde neredeyse çok kültürlü olmayan toplum yoktur; farklılıkların bir arada yaşaması imkânı açısından içinde yaşadığımız toplumun yetkin tarihsel tecrübeleri olduğunu düşünüyorum. İmparatorluk tecrübesi ve köklü demokratik tecrübenin varlığı (kabile demokrasisi kılığında da olsa), bu sorunu gidermeye yetecek hukuki çerçevenin ortaya çıkması için yeterlidir. Formel düzenlemeler (hukuki, resmi siyasi) dışında bu sorunların çözümü olmadığını düşünüyorum.
6- Küreselleşme, göç, dijitalleşme ve transhümanizm çağında milliyetçiliği nasıl bir gelecek beklemektedir? Yahudi kimliği, Siyonizm ve İsrail milliyetçiliği gibi örnekler üzerinden dijital çağda milliyetçiliğin dönüşümü nasıl kavramsallaştırılabilir? Cyborgların, yapay zekânın ya da LGBTQ+ kimliklerin gündeme geldiği bu yeni dönemde “etik kimlik” ya da “etnik köken” kavramları nasıl evriliyor?
Belirttiğim gibi kimlikler akışkandır. Bu akışkanlık dönemsel olarak bir moda gibi belli bir takım noktalara evrilebilir ama her insanı eylem ya da değer gibi bu akış da diyalektik-çekişmeli bir yol izleyecektir. Buradaki asıl risk bence, özellikle dijitalleşmenin beraberinde getirdiği insansızlaştırmadır. Milliyetçilik de bir ideoloji olarak bu akışkanlıklardan muaf değildir.
7- 21. yüzyılda İslam dünyasında yükselen milliyetçilik dalgaları, mezhepsel ve etnik çatışmaları nasıl tetiklemektedir? Fransız İhtilali'nin bu yükselişteki etkisi ne ölçüdedir? Bu süreçte milliyetçilik sömürgecilik ve Batı ideolojileriyle nasıl iç içe geçmiştir? Bu tür milliyetçiliklerin ümmet yapısına etkisi nedir ve bu durumdan kurtulmanın yolları nelerdir?
Bu konulardaki görüşlerimi yukarıda belirttiğimi düşünüyorum. Tarihsel olarak da milliyetçilik-uluslaşma, sömürgecilik, ırkçılık vb. el ele yürümüştür. Ümmetin yapısı dediğiniz şey de bu akışkanlığa tabidir.